Samiha Ayverdi’nin Beykoz’u: “Vaktiyle Beykoz’da su değirmenleri de mevcut, hatta meşhurdu. Ustasına ‘Un- cubaşı’, acemioğlanlardan müteşekkil ocağına da ‘De-ğirmenci Ocağı’ adı verilirdi. III. Sultan Selim devrinde bu değirmenlerin yerine bir kâğıthane tesis edilerek, su değirmenleri devri sona erdirildi.” Abdülhak Şinasi Hi- sar’ın, Boğaziçi’si: “Yaşamak için, İstanbul’da, başka her taraftan güzel fakat biraz hüzünlü bir yer var: Boğaziçi! (…) Yazın Boğaziçi, vuslatın hazzı içinde yanar ve güzelliğin, olgunluğun ve dolgunluğun mübalağasıyla taşar”. Müsahipzade Celâl’in “Göksu’su”: “Göksu üç dört yerde kıvrılır kıvrılır. Döküldüğü yerlerde çağlayanlar teşkil eder. Çamurundan testiler, saksılar yapılır. Üzerinden tahta köprülerle geçilir, suları değirmenler çevirir, baruthane, İç Göksu çayırlarını besler travel bulgaria
İhtiyar yalıların arkasında
.” Ahmet Haşim’in Boğaz’da gecesi: “İhtiyar yalıların arkasında, denizi takiben bütün Boğaz’ı katleden caddenin karanlıkları kadar zengin bir gece karanlığı bilmiyorum.
Mercanlar, süngerler, yosunlar ve bin türlü sedefler ve balıklarla dolu bir denizaltını andıran zengin bir karanlık.” Halûk Y. Şehsuvaroğlu’nun yalıları: “Eski Boğaziçi yalılarının bazılarında deniz suyu havuzlarında muhtelif balıklar beslenirdi. Bunların meşhurlarından biri, eski ihtisab Ağası Hüseyin Bey’in Vaniköy’deki yalısında bulunurdu.” Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Boğaz’ı: “Beylerbeyinde, Emirgân’da, Kandilli veya istinye’de günün her saati birbirinden ayrı şeylerdir.
Beykoz, Çubuklu, ağaçların serin gölgesinde henüz son rüyalarını üstlerinden atmaya çalışırken, Yeniköy veya Büyükdere gözlerinin ta içine bakan güneşle erkenden uyanırlar.” Sermet Muhtar Alus’a göre Boğaz’da sandal sefası: “Boğaziçi’nin asıl revnak bulmaya başlaması Abdülmecid zamanında. En şatafatlı günleri de Abdülaziz’in tahtta olduğu seneler… Artık eskisi gibi kayıklar içinde saatler süren, akıntılarda bocalayarak gidip gelme külfeti yok. Vapurlar cayır cayır işliyor.” Edmondo de Amicis’in elve- dası: “Boğaz’ın tam ortasında süratle gidiyoruz. Tophane, Fındıklı geçiyor. Dolmabahçe Sarayı’nın beyaz ve oymalı cepheleri kayboluyor ve Üsküdar bahçelerle, köşklerle örtülü set set yükselen tepelerini son defa gözler önüne seriyor… Elveda İstanbul! Aziz ve büyük şehir, çocukluğumun emeli, hayatımın unutulmaz hatırası!” Sultanahmet’te zaman
Yazarı üzen hoyratlık
Kitabın yazarı Necati Güngör geçmiş ve bugünkü Boğaziçi arasındaki mukayeseyi şöyle yapıyor: “Geçmiş ve şimdiki Boğaziçi beldelerindeki insanların toplumsal ve ekonomik hayatının aynı olamayacağı normaldir. Normal olmayan; yakın bir zaman içinde Boğaziçi doğasının insan elinin hoyratlığıyla tahrip edilmesidir, içimi burkan da budur…”